Avrupa Adalet Divanı, başörtülerini çıkarmayı reddettikleri için işlerine son verilen Samira Achbita ve Asma Bougnaoui ile ilgili verdiği kararlar hakkında 14 Mart 2007 tarihinde bir basın bildirisi yayınladı.
Samira Achbita ve Asma Bougnaoui, başörtülerini çıkarmayı reddettikleri için Belçika’daki ve Fransa’daki özel şirketlerce işlerine son verilen iki kadın. İkisi de işten çıkarma işlemine karşı ülkelerindeki mahkemelere başvurmuşlardır. Her iki ülke mahkemeleri de, davayı karara bağlamadan önce, söz konusu işlemlerin doğrudan ayrımcılık ve mesleki anlamda gerçek ve belirleyici bir gereksinim teşkil edip etmediklerini tespit etmek amacıyla, işe alma ve mesleki açıdan eşit muamelenin sağlanması ile ilgili olan 2000/78/EC sayılı Avrupa Birliği Konsey Direktifini yorumlaması için Avrupa Adalet Divanı’na başvurmuşlardır.
Avrupa Adalet Divanı, 14 Mart 2007 tarihinde her iki karar için de bir basın bildirisi yayınlamıştır. Divan’a göre, Direktifte yer alan eşit muamele ilkesi, işe alınma ve mesleki açıdan, din ve inanca dayalı nedenlerle doğrudan ya da dolaylı ayrımcılık yapılmaması anlamına gelmektedir.
Samira Achbita Kararı
Divan’ın ilk kararına konu olan olayda (C-157/15 G4S Secure Solutions), Belçika’da yaşayan bir Müslüman olan Samira Achbita, çalıştığı G4S adlı şirketin “çalışanların işyerinde politik, felsefi ya da dini görüşlerine ilişkin görünür işaretler içeren giysileri giymeleri yasaktır” şeklindeki şirket içi kuralı uyarınca işten çıkartılmıştır. Divan’a göre, böyle bir şirket içi kural, söz konusu görüşlerin tümüne ilişkin her türlü işareti ayrım gözetmeksizin kapsar ve dolayısıyla Direktif kapsamında dine ya da inanca dayalı bir doğrudan ayrımcılık teşkil etmez. Fakat Divan’a göre, eğer görünürde tarafsız olan bu yasak, belirli bir dine ya da inanca sahip kişiler için özel olarak dezavantajlı bir durum yaratıyorsa, böyle bir yasak dolaylı ayrımcılık teşkil edebilir. Bu durumda, böyle bir yasağın haklı gösterilebilmesi için meşru bir amaca dayanması ve ölçülü olması gerekir.
Divan’a göre, bir işverenin tarafsız bir imaj yaratmak istemesi onun teşebbüs kurma özgürlüğünün bir parçasıdır ve bu, özellikle de yasak yalnızca müşterilerle iletişime geçen çalışanlara ilişkin olduğunda, meşru bir amaç teşkil eder. Ölçülülük açısından ise, ulusal mahkemelerin, yasağın yalnızca müşterilerle iletişime geçen çalışanlara ilişkin olup olmadığını ya da çalışanı işten çıkarmak yerine, onun müşterilerle yüz yüze iletişime geçmesini gerektirmeyecek bir pozisyona alınmasının mümkün olup olmadığını değerlendirmeleri gerekecektir.
Asma Bougnaoui Kararı
Divan’ın ikinci kararına konu olan olayda ise (C-188/15 Bougnaoui ve ADDH), Fransa’daki Micropole şirketi, başörtülü bir çalışandan hizmet almak istemeyen bir müşterisinin şikâyetini dikkate alarak Asma Bougnaoui’yi işten çıkarmıştır. Divan’a göre, eğer bu işten çıkarma şirket içi bir kurala dayanıyorsa, ulusal mahkemelerin G4S Secure Solutions kararında (Samira Achbita Kararı) değinilen kriterlere göre bir değerlendirme yapmaları gerekir. Fakat eğer yasak böyle bir şirket içi kurala dayanmıyorsa, yasağın Direktifin 4. maddesindeki kıstaslara dayanıp dayanmadığını tespit etmek gerekir.
Direktifin 4. maddesinin 1. fıkrasına göre din veya inanç, yaş, engellilik ve cinsel yönelim temellerinden biriyle ilgili bir özelliğe dayalı farklı bir muamele var olabilir. Ancak, bu durumda söz konusu özellik, işe ilişkin faaliyetlerin ya da bu faaliyetlerin gerçekleştirildiği bağlamın niteliği sebebiyle gerçek ve belirleyici bir mesleki şart olmalı, ayrıca güdülen amaç meşru ve aranan şart orantılı olmalıdır. Belli bir mesleğin tabiatı ya da icra edildiği bağlam gereği, söz konusu mesleğin özelliği gerçek ve belirleyici bir gereksinim teşkil ediyorsa, Avrupa Birliği’ne üye devletler bu hususlara ilişkin farklı muameleleri ayrımcılık olarak kabul etmeyebilirler. Divan’a göre, din ve inançla ilgili olarak ancak çok sınırlı koşullarda gerçek ve belirleyici bir gereksinimden söz edilebilir ve bu kapsamda öznel değil, sadece nesnel değerlendirmelere izin verilecektir. Divan’a göre, işverenin belli bir müşterinin isteklerini dikkate alarak hareket etmesi nesnel değil, öznel bir değerlendirmedir. Bu sebeple, söz konusu davranışın Direktif çerçevesinde gerçek ve belirleyici bir gereksinim teşkil etmesi mümkün değildir.
Basın bildirisinin tam metni için tıklayınız (İngilizce).
Bu metin Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın 30/17 No.lu basın bildirisi kaynak alınarak Cansu Muratoğlu ve Gökçeçiçek Ayata tarafından kaleme alınmıştır.