"Ailenin Korunmasına Dair Kanun Kimi ve Neyi Koruyor? Hâkim, Savcı, Avukat Anlatıları" adlı kitap kamuoyuyla paylaşıldı. İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi bünyesindeki Kadına Yönelik Ayrımcılık ve Şiddetin Önlenmesi Çalışma Grubu tarafından, Aralık 2005-Ocak 2011 arasında yürütülen Türkiye’de Kadınların İnsan Haklarına Saygının Güçlendirilmesi Projesi çerçevesinde, 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’a ilişkin olarak yürütülen araştırmanın sonuçları 17 Kasım 2011 Perşembe günü, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in de katıldığı basın toplantısı ve panelde kamuoyuyla paylaşıldı. Toplantıya basın mensupları, akademisyenler, üniversite öğrencileri ve sivil toplum kuruluşlarından temsilciler de katıldı.
4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un hâkim, savcı ve avukatlar tarafından nasıl algılandığını ve nasıl uygulandığını anlamaya yönelik araştırma Gökçeçiçek Ayata, Sevinç Eryılmaz ve Seda Kalem tarafından yürütüldü ve araştırmanın bulguları "Ailenin Korunmasına Dair Kanun Kimi ve Neyi Koruyor? Hâkim, Savcı ve Avukat Anlatıları" başlığıyla İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları İnsan Hakları Hukuku Çalışmaları arasında yayınlandı. 2010 yılında İstanbul’da görev yapan yirmi aile mahkemesi hâkimi, yirmi Cumhuriyet savcısı ve yirmi avukatla yüzyüze mülakatlar yürütülerek gerçekleştirilen araştırmada 4320 sayılı Kanun’un neler getirdiği, ne şekilde uygulandığı, uygulamada ne gibi zorluklarla karşılaşıldığı, uygulamadaki zorlukların ne şekilde aşılabileceği, Kanun’un amacının nasıl değerlendirildiği gibi konulara ilişkin olarak uygulayıcıların görüş ve deneyimleri soruldu.
Moderatörlüğünü Gökçeçiçek Ayata’nın üstlendiği basın toplantısı ve panelin açılış konuşmasında İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, araştırmanın bu alanda gerçekleştirilecek yeni yasal düzenlemelere katkıda bulunma amacını taşıdığını belirtti. Ardından toplantının ilk yarısında araştırmacılardan Sevinç Eryılmaz ve Seda Kalem araştırmanın amacını, yöntemini ve bulgularını paylaştı. Araştırmacılar, niteliksel veri toplama teknikleri kullanılarak gerçekleştirilen araştırmanın bulgularının tüm Türkiye’ye ve tüm yargı mensuplarına genellenemeyeceğinin altını çizdiler. Ancak yine de sonuçların uygulayıcıların anlamlandırma ve yorumlama şemalarına ilişkin önemli veriler sunduğunu belirttiler. Bu sonuçların kitapta, farklı yorumlama-farklı uygulama; uzmanlığın yetersizliği; Kanun’un amacı, etkisi ve uygulamadaki güçlükler; aile tanımı; aile içi şiddet tanımı; Kanun’un halk tarafından, özellikle de kadınlar tarafından bilinmemesi; uygulamadaki güçlükler; delil sorunu; fiziksel şiddet ve diğer şiddet türleri; duruşma yapılması; altyapı yetersizliği; toplumsal yapı; tedbir türlerine dair sorunlar; tedbir nafakası; adli yardım konusundaki görüşler başlıkları altında incelendiğini ifade ettiler.
Araştırmacılar bulguları paylaştıktan sonra özetle; Kanun’un başlığı ile amacı arasındaki çelişkinin giderilmesi gerektiği, Kanun metninin uygulayıcılar tarafından birbirinden oldukça farklı şekilde yorumlanmasına ve uygulanmasına imkân vermeyecek şekilde açık ve net olması gerektiği, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda görev yapan tüm uygulayıcıların (hakim, savcı, avukat, polis, sağlık görevlileri, eğitimciler vb.) bu alandaki uzmanlıklarının geliştirilmesini ve derinleştirilmesini hedefleyen meslek içi eğitimlerin düzenli olarak yapılmasının ve bunun için bütçeden kaynak ayrılmasının, ayrıca bu tür meslek içi eğitimlerin sonuçlarının izlenmesi gerektiği, Medeni Kanun’daki aile tanımı nedeniyle pek çok kadının Kanun’un sağladığı korumadan yararlanamadığı ve bu nedenle yeni Kanun’un medeni durumlarına bakılmaksızın tüm kadınları koruma kapsamına alması gerektiği, Kanun’da şiddet tanımınının net olarak yapılması öte yandan şiddet türlerinin sınırlandırılmaması gerektiği, kadına yönelik şiddeti hoş gören mevcut toplumsal yapının ve bunun uygulayıcıların zihnindeki yansımalarının değiştirilmesine ilişkin politikaların yürütülmesi gerektiği, Kanun konusunda kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik çalışmaların yapılması gerektiği, ancak her ne şekilde olursa olsun kadına yönelik şiddet sorununun tek başına yasal düzenlemelerle çözülemeyecek derinlikte bir sorun olduğu ve başka alanlarda yürütülecek politikalarla desteklenmesi gerektiği konularında önerilerde bulundular.
Toplantının ikinci yarısında ise, ilk olarak kadın örgütleri adına Kadınlara Hukuki Destek Merkezi Derneği üyesi Avukat Habibe Yılmaz Kayar konuştu. Yılmaz Kayar, konuşmasında “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı”na ilişkin kadın örgütlerinin görüş, öneri ve eleştirilerini ifade etti. Kadına yönelik şiddetin bir insan hakları ihlali ve kadınlara karşı bir ayrımcılık olduğunun kabul edilmesi gerektiğini belirten Yılmaz Kayar şiddetin, ortaya çıktıktan sonra önlenmesinin değil şiddetin tamamen ortadan kaldırılmasının amaçlanması gerektiğini, bunun da ancak kadın erkek eşitliğinin sağlanmasıyla mümkün olabileceğini dile getirdi. Yılmaz Kayar, konuşmasında Türkiye’nin de ilk imzacı ülke konumunda olduğu kadına yönelik şiddetle ilgili Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ndeki tanımların yeni Kanun metninde esas alınması gerektiğine değindi. Şiddetten korunması gereken kişiler arasındaki özellikle medeni durum, karşılıklı ilişki içinde olup olmama, cinsiyet kimliği, sağlık durumu gibi muhtemel ayrımcılık tehlikelerinin giderilmesi gerektiğinin altını çizdi. Erken ve zorla evlendirmelerin de yasa kapsamına alınması gerektiğini ifade eden Yılmaz Kayar şiddet ve velayet hakkı arasındaki ilişkiye de dikkat çekti. Tasarıda getirilen bildirim yükümlülüğünün sivil toplum kuruluşlarının işlevleri bakımından tehlike yarattığı, hatta bu düzenlemenin mağdurların bu tür kurumlardan destek alması konusunda caydırıcı olacağını belirten Yılmaz Kayar, kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan diğer gerçek ve tüzel kişiler için bildirim yükümlülüğü yerine bunun “teşvik edileceği” biçiminde yeniden düzenlenmesi gerektiğini vurguladı. Yılmaz Kayar, kadın örgütlerinin telefonla acil yardım hattı, cinsel şiddet kriz merkezleri, kolluk birimlerince alınacak tedbirler, mağdurlara ve yakınlarına tazminat, adli yardım, görevlilerin eğitimi, sivil toplum kuruluşlarının davalara müdahil olabilmesi gibi konulardaki görüş ve önerilerini de belirtti.
Son olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin Bakanlığın “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı”nın hazırlanma sürecini ve içeriğini dinleyicilerle paylaştı. Fatma Şahin, Kanun tasarısının hazırlanması sürecinde sivil toplumla ve ilgili diğer kurumlarla yakın işbirliği içerisinde olduklarını; Baro başkanları, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, Aile Mahkemesi hakimleri ve Cumhuriyet savcılarıyla tasarının hazırlanmasına yönelik olarak toplantılar gerçekleştirdiklerini ve Kanun tasarısının katılımcı bir biçimde hazırlandığını belirtti. 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’dan farklı olarak yeni kanun tasarısında nişanlılar, yakın ilişki içinde yaşayanlar, nişanlılık, evlilik birliği ya da beraberlikleri sona ermiş kişiler ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurlarının da koruma kapsamına alındığını ifade etti. Aynı şekilde koruyucu tedbirlerin de genişletildiğini ifade eden Bakan, tedbirlerin, şiddeti uygulayan veya uygulama ihtimali bulunan birey ile korunan bireyler için ayrı başlıklar altında düzenlendiğini anlattı. Bakan Şahin, koruma kararlarının takibi konusunda uygulamada yaşanan sıkıntıları gidermeye yönelik olarak da yeni tasarıda teknik takip konusunda düzenlemeler yapıldığına değindi. Fatma Şahin tasarıda ayrıca, koruma kararına aykırı davranılması halinde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun dava açılmasının ertelenmesine, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, cezanın ertelenmesine ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağına yer verildiğini dile getirdi.
Toplantı katılımcıların yönelttikleri soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi.